AŞK'IN ÇARESİ

  
..."çaresi  ise aşkta boğulmak  ve onun kıyısında yok olmaktır”... 

Platon’un felsefi  düzlemi beş kuram çerçevesinde şekillenir. “Evrendoğum”, “İdealar”, “Bilgi”, “Ruhun ölümsüzlüğü” ve “Devlet”. Bütün bu kuram ve düşünce birikimi bir tarafa, onun elli yıllık kuramsal yolculuğu sırasında bazı küçük boyutlu çalışmaları(makaleleri) yukarıda verilen sıralamanın ötesinde yer edinir ve  ondan sonra ve de öncesinde farklı coğrafyalardan yaşamış düşünürlerin de ilgisini çekmiş kavramlar çevresinde gelişmesi  dikkat çeker.   Platon’un “Faidros” başlıklı makalesi(eskilerin deyimiyle risalesi) bu türden çalışmaların başlıca yapıtlarındandır. Platon bu yapıtında belki de tüm Atina okulu mirasından farklı bir bakış açısını dener: aşkı tanımlar! Aşkı “bir çeşit yönelme, talep etmek” olarak görür ve ardından “aşkı bir ilahi cinnet durumu” olarak açıklar, “ruhsallığın  en üst katmanıdır ve ancak ruhunu yüceltenler bu cinnet aşamasına varabilmişler” der, ilave der: “çaresi  ise aşkta boğulmak  ve onun kıyısında yok olmaktır”

Okumak adına durmak yok yola devam diyoruz... 

 "Neden acaba tüm  dünya  Aşktan  dem vuruyor?! "Ömrünün tamamını  onu aramak için adayanlar, buldum -Aman Tanrım kacmaliyim  diyenler, bu iş beni üzer  diyenler... Yana yakıla kacanlar , her gördüğünü  Aşk sananlar.. 

Peki ya acı çekmek?!  Hakiki bir sancı mi çekilen  yoksa öğretimiş bayağı  bir acı mı? Hem neden? Gerçekten  gidene  mi ağlıyoruz bizden eksilttiklerine  , mahrum bıraktıklarına  mı?

Hey dünyalilar  biz dostuz?! 

En çok edebiyat ve sanat beslenmiş aşktan..  Adına şiirler yazılmış, besteler yapılmış,  arialar, şarkılar kah pop kah klasik kah arabesk şekilde kulağımızda tınlamış aşk , senaryolar yazılmış her film de neredeyse bir yol bulup sıkılmış dünyamıza, aşkından  dağı  delen  rivayet edilmiş yahut çöllerde düşen  öyle  güzel betimlemişler  ki aşkı  öyle  yüce öyle ulaşılmaz  bir mertebe oldu ki zaman zaman somut aşkı  ilahi Aşk olarak bulduk karşımızda.. 

 Yüzlerce yıldır düşünülen  aşk olgusu  değişmiş  olamaz mı?!

 Nihai  olarak çok büyük  bir değişim  yaşadı dünya... Herşey  değişti  bir tek Aşk mi masum kaldı? Neden sıkı  sıkıya  bağlandık? Nedir bunu bize yapan? 

 Icini  gereğinden  fazla doldurdugumuz  bir kavram olabilir mi acaba?!  Belki de tüketip anlamsızlaştırdığımız.... sürekli  kutsalligi  ve gerekliliği  damarlarimiza  enjekte edilen..

 "Aşk nedir?" "ile bir temele oturtutmalı  mıdır yoksa başlı başına anlamsız olduğu için mi merakımıza yenik düşüyoruz? Aşk mıdır gerçek olan yoksa  bir anlam mıdır peşine  düştüğümüz?" "O anlama ulaştığımızda mi yok oluruz? " "yoksa bu sadece bir kimya meselesi mi dengeler, bozulan dengeler, kaybedişler, kazanimlarimiz... ?" 

" Yoksa  herşey o denli değişti de sadece üreme arzumuz mu kaldı geriye?"

Yatagimdan  Sevgilerle. .

Thanks for your comment